Yüzbaşı Böğü Alp ilk önce kağanın gönderdiği üç ata baktı. İkisi yük, biri binek atı idi. Kesenin içinde epey akça vardı. Bunlarla her şeyden önce kendisini ve atları doyurmak gerekti. Böğü Alp çadıra girip birkaç pusatla bir iki keçeden ibaret eşyasına baktıktan sonra kararını verdi. İki binek atından birine çadırını, birine eşyalarını yükliyecek, kağanın gönderdiği binek atını da yedek olarak kullanacaktı. Yanına da yalnız at uşağı Yumru’yu alacaktı. Üçüncü elçi bile olsa buyruğunda yalnız bir tek er götürmek o kadar yakışık almıyacaktı ama bu yoksullukta bundan daha ilerisi de yapılamazdı.
Yüzbaşı kararını verince atına atladı. Yumru’nun çadırına vardı. Yumru, çadırın önünde atını tımar ediyordu:
- Yumru!
- Buyur!
- Yarın batı kağanına doğru yola çıkıyoruz. Benimle geleceksin!
- Yedek çadırın var mı?
- Yok.
Böğü Alp, kağandan gelen keseyi açtı. Aşağı yukarı dörtte birini çıkararak Yumru’ya uzattı:
- Yarına kadar kendine bir çadır, bir yük atı, bir de iyi giyim al. Kalanını da eve bırak. Yarın tan atmadan gelip benim atları tımar et. Dört at tımar edeceksin. Ona göre davran.
- Buyruk senindir!
Atını mahmuzlıyan Böğü Alp’ın arkasından Yumru ilk önce avucundaki akçalara baktı. Yüzbaşı, Çin kağanının hazinesini mi yağma etmişti? Etmemişse bu kadar bol akçayı nereden bulmuştu? Fakat vakit geçirmeğe gelemezdi. Bir sıçrayışla atına atlayarak alış veriş evine doğru sürdü.
Yük atını kolayca buldu. Çadır bulmak için biraz sıkıntı çekti. Kendisine güzel bir giyim ile yepyeni bir de börk aldı. Geriye beş gümüş kaça kalmıştı. Onu da anasına vererek kendisi dönünceye kadar başının çaresine bakmasını söyledikten sonra çekip gitti.
Yumru, altı kardeşin en büyüğü idi. 17 yaşında idi. Fakat bütün Ötüken’de ondan daha iri ancak Yamtar vardı. Doğduğu zaman üç aylık bir çocuk kadar büyük olduğu için Yumru adını takmışlardı. Babası, Çuluk Kağan zamanında savaşta ölmüştü. Anası, Çalığın karısının kızkardeşiydi. Güleç yüzlü bir yiğit olan Yumru, anasıyla birlikte kardeşlerine bakmak için çalışır, kardeşlerinin iki büyüğü de de kendisine yardım ederdi. Böyle olduğu halde aç yattığı akşamlar çok olurdu. Ama o hiç şikâyet etmezdi. Yüzüne bakanlar onu hep gülümsüyor sanırlardı. Yaşına göre çok güçlü idi. Ama Yamtar gibi usata bir güreşçi değildi. Çok gür sesli idi. Bunun için Yüzbaşı Böğü Alp onu at uşağı seçmiş, boru çalmasını da öğretmişti.
Kendisine pek büyük gözüken serveti, Böğü Alp’tan alıp işini bitirdikten sonra akrabalarıyla vedalaşmağa gitti. Önce amcasına gitti. Sonra teyzesine uğradı. Teyzesinin büyük oğlu Gümüş de orada hazırlıkla uğraşıyordu. Yumru daha ağzını açmadan teyzesi Yumru’ya izahat verdi.
- Binbaşı Işbara Alp yarın batı kağanına ikinci elçilikle gidiyor. Babasından sonra Gümüş’ü at uşağı aldı. Gümüş de gidecek.
- Ben de Yüzbaşı Böğü Alp’la gidiyorum.
- Böğü Alp’ın buyruğunda başka kimler gelecek?
Bunu Gümüş soruyordu. Yumru’nun bir şeyden haberi yoktu. Sustu. Gümüş:
- “Binbaşı Işbara Alp ikinci elçi olduğu için benden başka iki onbaşı ile beş er daha götürüyor” dedi.
Vedalaşıp çadırına geldiği zaman ortalık kararmıştı. Bu gece hepsi birden karınlarını iyice doyuracak kadar yiyecek bulmuşlardı. Yumru hiçbir zaman bu kadar tatlı bir uyku isteği duymamıştı. Tokluk insanları galiba uyutuyordu. Gideceği yerlerde de karnını iyice doyuracağını düşünerek tatlı bir uykuya daldı.
Erkenden gözlerini açınca hemen fırladı. Böğü Alp’ın dört atını tımara gidecekti. Atına binerek yüzbaşısının çadırına vardığı zaman onu da uyanmış gördü. Yüzbaşı çadırını yıkmış, yük atına yüklemek için dürüyordu. Yumru tımara başladı. Ustalık ve çabuklukla dört atın da tımarını bitirdikten sonra yüzbaşıya işin bittiğini bildirdi. Böğü Alp, Yumru’nun yardımıyla çadırını bir ata, eşyalarını öteki ata yükledikten sonra Yumru’ya buyruk verdi:
- Sen de gidip yeni giyimlerini giy. Çadırını yükleyip tezden buraya gel!
Ortalık ışırken Yüzbaşı Böğü Alp ve at uşağı Yumru hazırlanmışlardı. Kağanın buyruğu gereğince otağın önünde bulunmaktan başka iş kalmamıştı.