S.37

Korkunç kışı Kara Kağan’a göre daha iyi atlatan Tulu Han soğuk bir bahar gününde otağında otururken Binbaşı Çamur Beğ içeri girerek:

- “Tulu Han! Kara Kağan’dan ulak geldi. Seni görmek istiyor” dedi.

Han buyruk verdi:

- Gelsin!

Biraz sonra Kara Kağan’ın ulaklarbaşısı Börü Tarkan içeri girerek yere diz vurdu. Tulu Han kendisine gelenin Börü Tarkan olduğuna biraz şaşırmış gibiydi. İçinde öfkeli bir alay çınlaması bulunan sert bir sesle sordu:

- De bakalım Börü Tarkan! Yüce kağan başulağı yollamakla beni yargılamak mı diler?

Çok sert bir adam olan Börü Tarkan tok bir sesle karşılık verdi:

- Hayır Han! Kıtlık ve açlık Ötüken’de adam komadı. Sana yollıyacak başka ulak bulamadığı için beni gönderdi.

Tulu Han’ın yüzü sertleşti:

- Kağanın buyruğu nedir?
- Sırtarduşlar, Dokuz Oğuzlar, Bayırkular isyan ettiler.
- Evet?
- Yüce Kağan bu isyanı bastırmağa seni memur etti.
- Yalnız kendi çerimle mi?
- Hayır! Kür Şad ve Işbara Han tümenleri de senin buyruğunda olacak.

Börü Tarkan yancığından bir tahta çıkardı. Bu tahta Kara Kağan’ın yazdığı bitikti. Bunu saygı ile Tulu Han’a uzattı. Tulu Han bu ağır yumuştan hiç de kıvanmamıştı. Sırtarduşlar, hele Dokuz Oğuzlar gibi yiğit kişilerle çarpışmak, hem de hiç sevmediği amcası Kara Kağan’ın tahtı için çarpışmak hoşa gider şey değildi. Börü Tarkan’a keskin bakışlarla baktı:

- Neye isyan etmişler?
- Açlıktan. Kara Kağan Ötüken’i doyurmak için vergi istemişti.
- Kağan şimdi de bizden kan vergisi istiyor.

Börü Tarkan sustu. O da Tulu Han’a keskin bakışlarla bakıyordu. Yaşının verdiği tecrübe ile Tulu Han’ın gönlünden geçenleri anlıyordu. Onun bakışlarının ve sözlerinin arkasında kaybedilmiş bir tahtın acısı ve özlemi gizliydi.

Tulu Han, Börü Tarkan’ın bakışlarından rahatsız olarak sordu:

- Kür Şad ve Işbara Han tümenlerinin çerisi tamam mıdır?
- Hayır!
- Bu kadar çeriyle Dokuz Oğuzlar, yanlarında Sırtarduşlar Bayırkular da olduktan sonra yenilir mi?
- Bu kış Ötüken’de attan da kişiden de kırgın oldu. Kara Kağan’ın sana yollıyacağı çeriler yarı aç kişilerdir. Kendi çerini de katarak tepelemen kağanın buyruğudur.

Arada bir susuş daha oldu. Sonra Tulu Han’ın “Buyruk kağanındır” dediği işitildi. Fakat Tulu Han bu sözleri söylerken gülümsüyor, kağanı aşağılıyordu. Börü Tarkan öfkeden kıpkırmızı oldu.



Aradan on beş gün geçmişti. Tunga Tigin, kağanın otağına girerek yere diz vurduktan sonra:

- “İşler kötü kağan” dedi. Kara Kağan iki gündür zaten titizleniyordu. Beklediği haberin gecikmesini iyiye yormuyordu. “Tulu Han yenildi mi?” diye sordu. Tunga Tigin kederli bir sesle “evet” dedi. Sonra şu sözlerle haberi tamamladı:
- Çerimiz darmadağın oldu. Dokuz Oğuzlar çoğunu kırdılar. Tulu Han pek az çeri ile dönüyor!
- Kür Şad’la Işbara Han sağ mı?
- Sağ ama sağlam değiller.
- Gelince onları hemen buraya getir.
- Buyruk senindir...



Akşama doğru Tunga Tigin, Kağan’ın buyruğunu yerine getirerek Tulu Han’ı, Kür Şad’ı, Işbara Han’ı kağan otağına soktu. Üç başbuğ kağanı selâmladılar. Kara Kağan çok üzgündü. Sert bir ses sordu:

- Tulu Han! Savaş nice oldu?
- Kötü oldu kağan! Çünkü atlarımız arık, çerimiz yorgundu. Bize yiğit çeriler saldırmıştı.
- Bu kadar büyük bir bozgun için arık at, yorgun çeri, yiğit yağı bahane olabilir mi?

Tulu Han sustu. Bozgun gerçekten büyüktü. Kağan şimdi omuzundan ve kolundan yaralı olan Kür Şad’la konuşuyordu:

- Kür Şad! Bu bozgunun Gök Türk kağanlığını temelinden sarsacağını düşünmedin mi?
- Gök Türk kağanlığı Dokuz Oğuzlar’a yenilmekle temelinden sarsılmaz kağan! Çünkü Dokuz Oğuz bizim kendi budunumuzdur. Sonunda yola geleceklerdir. Gök Türk Kağanlığını temelinden sarsan şey başka şeydir.

Kara Kağan öfkeyle bakarak sordu:

- De bakalım: Kağanlığı temelinden sarsan şey nedir?
- Ötüken’deki Çinlileridir. Hele bu Çinlilerin iş başına geçenleridir.
- Ne demek istiyorsun? Şen-king’i mi anlatmak istiyorsun?
- Şen-king ve onun gibileri...
- Onu tümenbaşı yapan benim!
- Buyruk senindir kağan! Ama buyruğun senden gelmesi kağanlığın yıkılmasına engel olmaz!

Bu sert karşılık kağanın yüzünü kızartmıştı. Tokatlar gibi acı bir sesle sordu:

- Siz savaşta ödevinizi yaptınız mı?
- Yaptık! Dokuz Oğuzlar bora gibi, ateş gibi saldırıyorlardı. Güçsüz erlerimizin yay geren bilekleri titrerken onların her oku bir Gök Türk’ü deviriyordu. Bozgunun önüne geçmeğe imkan yoktu. Yüzbaşı Yamtar’la yumru adındaki er olmasaydı çerimiz büsbütün yok olacaktı.

Kağan meraklanmıştı. Yüzbaşı Yamtar’ı tanıyordu. Yumru’yu da hatırlamıştı. Sordu:

- Bunlar ne yaptılar da çeriyi kurtardılar?
- Sert akan bir deredeki yıkılmış köprüyü omuzları üstünde tutarak çerimizi geçirdiler.
- Bir tek köprüden çeri geçerken Dokuz Oğuzlar ne yaptılar?
- Saldırdılar. Biz onları okla karşıladık.
- Yanında kimler vardı?
- Işbara Han, Bögü Alp ve birkaç yüzbaşı!

Kara Kağan dikkatle Işbara Han’a baktı. Yüzünden ve göğsünden yaralıydı. Dimdik duruyordu. Kara Kağan bilmediği bir sebeple Işbara Han’ı seviyordu. Ona sordu:

- Işbara Han! Ok yağmuruyla dokuz Oğuzları geciktiren arkadaşlarınız kimlerdi?
- Yanımızda Binbaşı Bögü Alp’tan başka Yüzbaşı Sançar, Yüzbaşı Üçoğul, Yüzbaşı Yağmur, Onbaşı Sülemiş vardı. Hepimiz, Kür Şad’ın tek başına yaptığını yapmış değiliz.
- Yaraların derin mi?
- Bu yaralar beni öldürmez kağan! Yalnız içime işliyen başka bir yara var: Onbaşı Sülemiş savaşta can verdi.
- Işbara Han! Kişi evinde doğar, savaşta ölür. Bir Gök Türk onbaşısının ölümü sana neden bu kadar dokunuyordu?
- Çünkü onun ölümü herkesin ölümüne benzemiyordu kağan!

Işbara Han, gözlerini otağın bir ucuna dikmişti. Savaşın o anını yeniden görüyordu. Bu öyle yiğitçe bir manzara idi ki kişi bunu ölünceye dek unutamazdı: Gök Türkler kimi atlı, kimi yayan köprüye doğru kaçıyorlar, koca Yamtar’la Yumru’nun göğüslerine kadar suya girerek insan gücü üstünde bir erlikle omuzlarında tuttukları köprüden geçerek karşı kıyıya ulaşıyorlardı. Köprüden ancak yan yana iki kişi geçebiliyor, karşı kıyıya varan ölümden kurtuluyordu. Kür Şad, Işbara Han, Bögü Alp, Sançar, Üçoğul, Yağmur, Sülemiş köprünün sağında, solunda durarak uzaktan saldıran Dokuz Oğuzlara ok yağdırıyorlardı. Kür Şad o gün bir yıldırım parçasıydı. Ona artık Ötüken’in keskin nişancısı denemezdi. O şimdi ok Tanrısı gibi bir şeydi. Biçimine getiriyor, bir okla iki kişiyi birden deviriyordu. Atsız kalmış iki üç yaralı er, Dokuz Oğuzların attığı okları yerden toplayıp bunlara getiriyordu. Fakat Dokuz Oğuzlar ölümü hiçe sayarak öyle bir saldırıyorlardı ki biraz daha durdurulmazlarsa Gök Türk ordusunu yok edebilirlerdi. O zaman Bögü Alp’ın yanaşan Dokuz Oğuzlara at saldığı ve tek başına onları durduğu görüldü. Onun yaptığı bir şaşırtmaca, bir oyalama idi. Fakat Gök Türklerin karşı kıyıya geçmesini sağlıyacak kadar uzun sürmemişti. İşte o sırada oku biten Onbaşı Sülemiş atından atladı. Köprünün sol başındaki ince ağaca koşarak kemeriyle kendisini koltuklarının altından bu ağaca bağladı. Bu iş o kadar çabuk olmuştu ki Işbara Han’dan başka kimse görmemişti. Bögü Alp kan içinde yağının karşısından çekilirken Sülemiş kılıcını savurarak gür sesle Dokuz Oğuzlara bağırıyor. Onlara meydan okuyordu. Dokuz Oğuzlar onu görünce ok yağmuruna tuttular. Bir anda Sülemiş delik deşik olmuştu. Fakat bağlı olduğu için düşmüyor, hâlâ kılıcını savuruyordu. Yiğit Onbaşı Gök Türklere gereken zamanı kazandırmıştı. Sağ kalanların hepsi karşı kıyıya geçebilmişlerdi. Onun diriliğinde eğilmiyen başı sağa bükülmüş, tulgası başından düşmüş, yüzü gözü kan içinde kalmıştı. Gövdesinde kırk elli tane ok vardı. Onbaşı Sülemiş ölmüştü. Fakat kılıcını hâlâ sımsıkı tutuyor ve bu kadar ok yediği halde neden düşmediğini anlamıyan asi Dokuz Oğuzların dört nala saldırışı karşısında Gök Türk Kağanlığının kanlı sancağı gibi boynu bükük, bağrı deşik duruyordu.

Köprüden geçen son Gök Türk Işbara Han’dı. Sülemiş’in, toprağı bol bol sulıyan kanları Işbara Han’a “Ötüken’de Türk yasası yürüsün diye öldüm” diyor gibi gelmişti. Sonra Yamtar’la Yumru köprüye bırakıp karşı kıyıya geçmişler, arkadaşları tarafından çıkarılarak ata bindirmişlerdi.

Işbara Han bütün bu savaşı, bu yiğitliği yeniden görür gibi olmuştu. Kara Kağan’a bunları anlatırken o da ürpererek dinliyor, heyecanlanıyordu.



Konuşma bitmiş, üç başbuğ otağdan çıkmıştı. O gece bütün Ötükenlilerin içini karalar bürümüştü. Dokuz Oğuzlara yenilmek neyse ama Tulu Han’ın tevkif edilerek zincire vurulup hapsedilmesi yıldırım tesiri yapmış, Ötükenliler içlerinden kağana gücenmişlerdi.