S.25

Doğu kağanının elçileriyle elçilerin maiyetine çok konukseverlik gösteriliyordu. Her gün toya çağırılıyorlar, arada bir Tüng Yabgu Kağan şölen veriyordu. Hatta bir şölenin sonunda Binbaşı Işbara Alp Batı binbaşılarından Barman Beğ’le and içerek kan kardeşi olmuştu. Barman Beğ, Tüng Yabgu Kağan’ın eniştesi olduğu için Batıda sözü geçen, sayılan bir bahadırdı.

Batılıların konukseverliğinden en çok sevinen ve faydalanan Onbaşı Yamtar’dı. “Kırk gün böyle doyduktan sonra güreş tutsaydım sırtım yere gelmezdi ama neyleyim ki güreşler erken yapıldı” diye kendi kendine söyleniyordu. Burada en yakın arkadaşı ve andası Onbaşı Sançar olduğu için ondan hiç ayrılmıyor, toylarda onunla yan yana oturuyor, tok gözlü olan Sançar’ın payına düşenin yarısını da kendisi yiyordu. Kımızın, ayranın, etin, kurutun, yemişin sayısı yoktu. Doğrusu bu Batı Türkler bay kişilerdi.



Bir sabah Yamtar’la Sançar kendilerini konuklayan Onbaşı Derse ve gezerken ulu bir ağacın altında bir kalabalık gördüler. Aksakallı iki koca bozuk bir Türkçe ile çevrelerinde toplanmış olanlara bir şeyler anlatıyorlardı. Yamtar, Derse’nin yüzüne baktı. Bozuk dille konuşan bu garip kılıklı adamlardan bir şey anlamamıştı. Onbaşı Derse:

- “Bunlar Rum ülkesinden gelmiş papazlardır” dedi.

Ne Yamtari ne de Sançar bir şey anlamamışlardı:

- Rum ülkesi mi? Şimdiye dek böyle bir ülke duymamıştım.
- Rum ülkesi batıda büyük bir ülkedir. Çevresinde büyük denizler varmış. Bizans diye bir şehirleri varmış ki içindeki kişilerin sayısını kimse bilmezmiş.
- Papaz ne demek?
- Papaz onların saygı gören kişilerine derler. Bizim kamlar gibidir. Kendi Tanrılarının buyruğunu bildirir.

Onbaşı Yamtar çok ilgilenmişti. Papazlara yaklaştılar.

Onlar çevrelerindeki Türkler’e Tanrı’dan, İsa Yalavaç’tan (peygamberden), Meryemden bahsediyorlar, Türkler de hiç ses çıkarmadan merakla bu sözleri dinliyorlardı. Yamtar bir müddet dinlendikten sonra merakı büsbütün artmış olduğu halde papazlardan birine sordu:

- Bana bak koca! Yalavaç diyip duruyorsun. Yalavacın ne demek olduğunu bana söylesene…
- Yalavaç, Tanrının elçisidir.

Yamtar’ın şaşkınlıktan gözleri açıldı:

- Ne? Tanrımın elçisi mi? Tanrı, kağan mı ki elçisi olsun?
- Tanrı bütün yerlerin, göklerin, insanların, hayvanların kağanıdır!

Yamtar biraz daha şaşırdı:

- “Bizim Tanrımızın elçi gönderdiğini hiç işitmedim” dedi. Sançar’a dönerek sordu:
- Sen işittin mi?
- Hayır!

Rum papaz ağır ve yavaş bir sesle cevap verdi:

- Sizin Tanrınız, bizim Tanrımız diye ayrı ayrı Tanrılar yoktur. Tanrı birdir. O da bütün insanların Tanrısıdır.

Yamtar büsbütün şaşırarak sordu:

- Tanrı bir midir? Bizim Tanrımızla Çinlilerin Tanrısı bir midir?

Papaz gülümsiyerek “evet” cevabını verdi. Yamtar’ın aklı bu işlere bir türlü yatmıyordu:

- Öyle ise biz Çinlilerle savaşırken bu Tanrı hangimize yardım eder?
- Tanrı savaşanlara yardım etmez. Çünkü bütün insanlar kardeştir. Kardeşini öldüreni Tanrı sevmez.
- Ne dedin? İt sürüsü kadar Çinlilerin hepsi benim kardeşim mi? Ulan sen delirdin mi? Bu kadar kardeşi hangi ana doğurabilir?
- İnsanlar kardeştir. İsa öyle söylüyor.
- İsa da kim oluyor?
- Tanrının elçisi ve oğlu!

Yamtar az kalsın yere yuvarlanacaktı. Bir müddet söyliyecek söz bulamıyarak yanağını kaşıdı. Sonra papaza sordu:

- Bu İsa senin yalavaç dediğin adam mı?
- Evet!
- Tanrının oğlu olduğuna göre çok ulu kişi olsa gerek.
- Elbette.
- Boyu elli kulaç var mıydı?
- Hayır! İsa yalavaç da senin gibi benim gibi bir kişidir.

Yamtar, papaza keskin keskin baktı. Bu ak sakalı koca doğru mu söylüyordu? Bunu bir türlü anlıyamıyordu. Yeniden sordu:

- Tanrı hangi katunla evlendi de bu İsa Yalavaç doğdu?
- Tanrı hiçbir katunla evlenmez.

Artık Yamtar’ın canı sıkılmıştı. Bu bön koca neler söylüyordu? Bağırarak sordu:

- Bana bak koca! Benimle doğru konuş. Tanrı evlenmediyse bu yalavaç anasız mı doğdu?
- Hayır anası vardı. Onu Meryem doğurdu.
- Bu Meryem, Tanırının katunu değil miydi?
- Değildi.
- Ama İsa’yı doğurdu, değil mi?
- Doğurdu.
- İsa da Tanrının oğlu…
- Evet!

Yamtar yüzünü göğe kaldırıp söylenmeğe başladı: “İsa Tanrının oğlu. İsa’yı Meryem doğurdu. Ama Meryem, Tanrının katunu değil. Tanrı, İsa’nın babası… İsa’nın anası, babası var. Babası Tanrı… Anası Meryem… ama Meryem, Tanrının katunu değil… İsa….”

Onbaşı Yamtar sözlerini bitiremedi. Gık demeden tartışmayı dinliyen Onbaşı Sançar, bu mantıksızlıkla sinirleri bozularak meşhur kahkahasını savurmuştu. Papazlarla çevrelerindeki Türklerin gözleri birden Sançar’a çevrildi. O, her zaman yaptığı gibi böğürlerini tutarak, gözlerinden yaşlar akarak katılıyor, kahkaha arasında da kesik kesik şöyle bağırıyordu:

- Tanrı ile Meryem evlenmeden bu yalavaç nasıl doğar be? Herhalde bu bunağın Tanrısı Meryem’in otağına gizlice girdi de Kara Kağan duymasın diye bizden saklıyor. Yoksa onun sonucu da Karabudağ’ın sonucuna benzerdi…

Yamtar, bu gürliyen kahkahalar arasında yine yere düşmüş olan Sançar’ı, Onbaşı Derse’nin yardımıyla bir ata bindirip bağlamağa çalışırken bağırdı:

- Bana bak, koca papaz! Türk Tanrısı, Türk Türesine aykırı iş yapmaz. Sizin Tanrınız Ötüken’e gelirse işi yamandır.